Kapadokya; her gün, sabahın en erken saatlerinde uyanılıyor, güneşin doğuşuyla birlikte balonların havalanışı izleniyor ve sonra kahvaltıya gidiliyor. Güne böyle güzel bir manzarayla başladığınızda o gün nasıl kötü geçebilir ki?

Böyle bir doğa harikası olamaz dedirten bir yer Kapadokya. Farklı farklı ülkelere, şehirlere gittim, Türkiye içinde de birçok bölgeyi gezdim. Ama Kapadokya’ya bir türlü gidememiştim, denk gelmemişti. 2019’un başında, bu sene mutlaka gideceğime kendime söz vermiştim. Baktım ki Kapadokya’nın en güzel zamanına Nisan-Mayıs deniliyor; 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız da Pazartesi günü ile birleştirdiğimizde 4 gün tatil oluyor; e o zaman en güzel tarih bu tarih gibi geldi. Taa ki, kar yağdığını görene kadar… Yine de güzel, karlı da çok güzel. Tek sorun, hava koşulları sebebiyle balona binemememiz oldu. Onun dışında her yeri bembeyaz görmek inanılmaz güzel.
Benim gibi Kapadokya’ya ilk defa gidiyorsanız, ilk gün her peri bacasına “bu nasıl oluşmuş, nasıl bir yapı” diye bakıyorsunuz. Burasının bir yerleşim alanı olması fikri aklınıza bir türlü yatmıyor. Birkaç gün geçtikten sonra tabii alışıyorsunuz ama o ilk heyecan ve merak duygusu inanılmaz mutlu ediyor insanı.
“Ne kadar kalalım?”
Biz 3 gece kaldık, dolu dolu da 3 gün geçirdim. Birkaç günüm daha olsa yapılacak şeyler tabii vardı. Kapadokya’da kaldıkça yapacak çok şey bulabilirsiniz. Çevrede de çok güzel yerler var ve vadilerde yürüyüşler yaparak bile bir gün geçirebiliyorsunuz. Ama en bilinen ve turistik yerleri görmek için en az 3 güne ihtiyaç var. Zaten kesinlikle bir kere gelinecek bir yer değil, o yüzden ilk gelişimde turistik yerleri görüp sonrakilerde daha çok “keyif” tatili yapmayı düşünüyorum.
“Nasıl ulaşalım?”
Kapadokya bölgesine ulaşım için en çok kullanılan havaalanları Nevşehir ve Kayseri havalimanları. Ancak biz Ankara üzerinden gidiyoruz. Grubun bir kısmı (annem ve babam) İzmir’den, bir kısmı da (ben) İstanbul’dan geleceği için, benzer uçak saatlerini Ankara için çok daha rahat bulabildik. Araç kiralama masrafını da eklememize rağmen Ankara üzerinden gitmek çok daha avantajlı oluyordu. Ancak tabii programı biraz daha erken yapsaydık eminim Kayseri veya Nevşehir üzerinden daha rahat ulaşım sağlayabilirdik.
Bildiğim kadarıyla 2 gece üstü konaklama yaptığınız zaman, Kapadokya bölgesindeki birçok otel Kayseri ve Nevşehir havalimanlarından misafirlerini karşılıyor.
“Gün gün neler yapalım?”
Size gün gün programımızı anlatmadan önce “Piri” uygulamasından bahsetmek istiyorum. Telefonunuza uygulamayı indirip gezmek istediğiniz şehrin rehberini indiriyorsunuz. Kapadokya rehberi 30 TL idi, daha sonra bu rehberi internetiniz olmadan da kullanabiliyorsunuz. Özellikle yurtdışı seyahatlerinde internetinizi harcamadan haritayı kullanabilmek, konumuzu ve yol tarifini görebilmek çok yararlı oluyor. Rehberi indirdikten sonra, uygulama size o bölgedeki tarihi/turistik yerleri gösteriyor. Konuma geldiğinizde ise rehber size o alan ile ilgili bilgiler vermeye başlıyor. Tabii bölgedeki her yer uygulamada anlatılmıyor, ancak bir çok yeri, bölgeyi çok iyi bilen bir rehberden tüm detaylarıyla dinleyebiliyorsunuz. Piri uygulamasında Kapadokya bölgesini anlatan rehber ise ünlü türkolog Ali Canip Onuklu. Özellikle Göreme Açık Hava Müzesini adım adım o kadar güzel anlatıyor ki, tanımadığımız birkaç kişi müzeyi bizimle beraber gezdiler. Uygulamanın linkine buradan ulaşabilirsiniz. Eğer İş Bankası kartınız varsa bazı şehir rehberlerini ücretsiz indirebiliyorsunuz. Kendiniz geziyorsanız, kesinlikle uygulamayı indirmenizi tavsiye ediyorum.
Gün gün neler yaptığımızı anlattıktan sonra, yemek için tercih ettiğimiz yerleri ve neler yediğimizi de anlatacağım.
1. Gün:
Göreme Açık Hava Müzesi
İlk gün Göreme Açık Hava Müzesi ile başlıyoruz. Göreme Açık Hava Müzesi’nin girişinden Müze Kart satın alabilirsiniz. Sadece Kapadokya’da gezeceğiniz yerler için bile müze kart almak çok avantajlı oluyor. Müze kartınız varsa, müze girişlerinde hiç sıra beklemiyorsunuz. Ve bir yıl boyunca Türkiye’deki bir çok müzeye (özel müzeler hariç) ücretsiz girebiliyorsunuz. Hatta müze kartı Kapadokya’ya gitmeden de çıkartabilirsiniz. Müzekart satış noktalarını buradan görebilirsiniz. Yakın zamanda internet üzerinden de müzekart çıkartmaya başlayabilecekmişiz.
Göreme Açık Hava Müzesi’ni Kapadokya bölgesinin tarihini bilerek gezmek bence çok daha anlamlı. Hristiyanlığın yayılmaya başladığı dönemde, ilk Hristiyanlar 4. Yüzyılda Kayseri’yi bir Hristiyanlık üssü haline getirmiş. Sığınmak için de, kayalık bir bölge olan Göreme ve çevresini seçmişler. Kayaları oyarak evler ve kiliseler inşa etmişler. Böylece Roma İmparatorluğu’nun baskısından kaçmışlar. Birçok yerde kayalara oyulmuş güvercinlikler de göreceksiniz. Aslında bunların büyük kısmı güvercinlik amacıyla yapılmamış. Hristiyanlar güvercinlikleri yaparken, Romalı askerlerin burada insanların değil yalnızca güvercinlerin yaşadığı izlenimi yaratmak istemişlerdir. Bir çeşit kamuflaj gibi düşünebiliriz.

Göreme Açık Hava Müzesinde mutlaka ama mutlaka sesli rehber satın alın veya yukarıdaki bahsettiğim Piri uygulamasını indirdiyseniz buradaki tüm hikayeleri dinleyin. Buraya en az iki saat ayırmalısınız.
Göreme Açık Hava Müzesi’ndeki Kiliseler
Göreme Açık Hava Müzesi içerisinde Santa Barbara Kilisesi, Yılanlı Kilise, Çarıklı Kilise ve Karanlık Kilise var. Hepsi birbirinden güzel ama benim favorim Çarıklı Kilise oldu. Hz. İsa’nın bu kiliseden göğe yükseldiğine inanılıyor. Alt katta göreceğiniz ayak izlerinin de Hz. İsa’nın göğe yükselirkenki ayak izleri olduğuna inanılıyormuş. Merdivenlerden çıkınca üst katta bir çok duvar resmi göreceksiniz. İnsan hangi birine bakacağını şaşırıyor. Bu arada kilise içerisinde fotoğraf çekmek yasak, görevlilerden fırça yememeniz için önden uyarmış olayım… Bir de Göreme Açık Hava Müzesi’nin dışında yürüme mesafesinde Tokalı Kilise var, oradaki freskler de çok güzel, Açık Hava Müzesi’nden çıkınca oraya da mutlaka uğramalısınız.

2. Gün
Yeraltı Şehirleri
İkinci gün hava buz gibi olduğu için, Kapadokya’da kapalı alanda gezebileceğimiz tek yer olan Yeraltı şehirlerine doğru yola koyulduk. Yer altı şehirleri gerçekten çok etkileyici, binlerce insanın yıllarca yerin altında yaşadığı düşüncesi bile oldukça ilginç. Klostrofobisi olanların veya toza toprağa alerjisi olanların yer altı şehirlerine girmelerini önermiyorlar. Ancak çok üst derecede bir rahatsızlığınız yoksa bence mutlaka girmelisiniz. Belli yerlerde geriye dönebilmeniz için yollar yapılmış. Sıkılıp bunalırsanız buralardan geri çıkabilirsiniz. Kırmızı oklar aşağıya gidişi, mavi oklar ise yer altı kentinden çıkış yolunu gösteriyor.
Gelelim asıl soruya; Derinkuyu mu yoksa Kaymaklı yer atlı şehri mi? Derinkuyu’yu ben gezmedim, o sebeple karşılaştırma yapamıyorum. Ancak bu soruyu ben de bölgeyi çok iyi bilen bir rehbere sordum; Kaymaklı’nın daha rahat gezildiğini ve daha düzenli olduğunu belirtti. Zaman kısıtımız olduğu için biz Kaymaklı’yı tercih ettik. Eğer haftasonu veya tatil gününde gidiyorsanız ikisinin de önünde çok uzun kuyruk olduğunu unutmayın. Sırada çok vakit kaybetmek istemiyorsanız siz de bizim gibi iki yeraltı şehrinden birini tercih edebilirsiniz.
Bunlardan farklı olarak, turistik olmayan ancak benzer özelliklere sahip Özkonak gibi çevrede farklı yer altı şehirleri de var. Henüz açılmayan ancak çalışmaları hala süren Nevşehir kalesinin bulunduğu yerde, dünyada tespit edilen en büyük yer altı kenti varmış. Kazı çalışmalarının 2019 yılı içerisinde tamamlanacağını söylüyorlar. Dünya’nın en büyük yer altı şehri, TOKİ’nin kentsel dönüşüm projesi sırasında tesadüfen ortaya çıkmış. Gideceğiniz tarihlerde açılıp açılmadığına bakıp burayı da rotanıza ekleyebilirsiniz.
Avanos Bölgesi
Yeraltı şehrinden çıkıyoruz ve Avanos’a geçiyoruz. Avanos çömlek yapım atölyeleriyle meşhur. Siz de 10 TL karşılığında deneyebiliyorsunuz. Eğer deneyeceğiniz yerden ürün satın alırsanız bu ücreti talep etmeden size çömlek yapımını gösteriyorlar. Kapadokya’ya geldiyseniz, yapmadan dönmemeniz gereken şeylerden biri de kesinlikle bu. Ben Chez Galip’te denedim. Normalde burası için fiyatların yüksek olduğunu söylediler. Ancak tam tersi, Avanos’ta girdiğim tüm çömlekçiler içerisinde en uygun fiyatları hep Chez Galip söyledi. Siz de alışveriş yapmak isterseniz önce birkaç dükkanı gezebilirsiniz.

Eğer ki öğle yemeği saatlerinde geldiyseniz Gönül Sofrası restoranda bir paça çorbası içmenizi öneririm. Gerçekten çok lezzetli ve soğuk havada içimiz üşürken sıcacık çorba inanılmaz iyi geldi. Bunun dışında burada testi kebabı, mantı, yaprak sarması gibi alternatifler de bulabilirsiniz.

Çavuşin Bölgesi
Avanos sokaklarında dolaştıktan sonra bu defa Çavuşin’e geçiyoruz. Avanos-Çavuşin arası 10-15 dk araba mesafesinde. Çavuşin, Uçhisar ve Göreme’ye göre daha az turistik bir bölge diyebilirim. Bunun en büyük sebebi de otel sayısının diğer bölgelere göre daha az olması. Gerçi ben gittiğimde satılık birçok kayalarda oyulmuş evler vardı, eminim yakın zamanda Çavuşin’de otellerle dolacaktır. Şu an için Kapadokya yerlisini görebileceğiniz bir yer diyebilirim. Selçuklu döneminden kalan bir camii ve bir kilise var burada.
Ama benim çok hoşuma giden bir başka yer “Tarihi Ev/Historical House” tabelalarını takip ederek ulaşacağınız ev. Burada bir çift yaşıyor, daha doğrusu şu anda evlerini müze gibi yapmışlar. Her gün gidip geliyorlarmış ancak çok uzun yıllar burada yaşamışlar. Müze gibi dediğime bakmayın, herhangi bir ücret talep etmiyorlar gezerken. Eve girer girmez portakal suyu sıkarken göreceğiniz amcanın ailesine aitmiş bu ev, 1800’leden beri. Kendisi de bu evde büyümüş. Kendi çocukluğundaki gibi de evin içerisini, odalarını düzenlemişler. Tam Kapadokya bölgesinin ruhunu anlayabileceğiniz bir yer. Magnet gibi hediyelik eşyalar satıyorlar, onlarla sohbet etmek için mutlaka uğramalısınız. Hatta şanslıysanız, sütte kavrulmuş kabak çekirdeğini burada sıcacık yiyebilirsiniz. .

Çavuşin’den sonra Uçhisar’daki Argos in Cappadocia Hotel’e doğru yola koyuluyoruz. Bu arada yol üzerindeki Aşıklar Tepesi’nde durabilrsiniz. Burası Kapadokya bölgesindeki bir başka panaromik alan. Burada nazar boncuklu bir ağaç var, Kapadokya’ya gelen herkesin burada mutlaka bir fotoğrafı var.

Uçhisar Bölgesi
Önce Uçhisar Kalesini uzaktan görüyoruz. Kapadokya bölgesindeki en güzel yerlerdn biri burası. Üzeri güvercinliklerle dolu. Buralarda da hep Romalılar’dan gizlenmiş Hristiyanlar.
Argos in Cappadocia’ya geldiğinizde, önce otelin ne kadar büyük olduğunu anlayamıyorsunuz. Sonrasında öğrendik ki, çalılarla (nasıl tarif edeceğimi bilemedim) kaplı setler otelin sınırlarını gösteriyormuş. Hem aşağıya hem yukarıya doğru kocaman bir alan aslında otelin sınırları içerisindeymiş. Kapadokya’nın en güzel otellerinden biri bence.

Eğer 17.30’da otelde olursanız, her gün gerçekleşen otel turuna ücretsiz katılabilirsiniz. Bölgede o kadar tarihi güzellik var ki, otelin içerisinde bile yıllar öncesinden kalma bir manastır, şapel ve tam 6 km uzunluğunda bir tünel var. Otel turunda buraları gezdirerek size otelin bulunduğu bölgenin tarihi hakkında bilgiler veriyorlar. Yaklaşık yarım saat süren turdan sonra otelin tatlı köpekleri Badem ve Çıtır’ı seviyoruz ve terasta güzel bir yer kapıp şaraplarımızı söylüyoruz. Günü bu defa Uçhisar’da batırıyoruz. Argos’ta hem şarap ya da kahve içebileceğiniz bir lounge bölümü hem de yemek yiyebileceğiniz “Seki Restaurant” var. İkisi için de önceden rezervasyon yaptırmanız çok iyi olur, oldukça popüler bir otel.
3. Gün
Zelve Vadisi
Üçüncü gün, havanın biraz da düzelmesiyle, açık hava görmediğimiz nereler varsa sırayla gezmeye başlıyoruz. İlk olarak Zelve Vadisi’ne gidiyoruz, diğer adıyla Paşabağ. Peri bacalarının en yoğun görüldüğü bölge burasıymış, ama 23 Nisan’a denk geldiği için o kadar ama o kadar kalabalıktı ki, 15 dk gezip çıkmak zorunda kaldık. Burası ile ilgili en ilginç bilgi, 1960’lı yıllara kadar bu bölgede yaşayanlar varmış. Yaklaşık 60 yıl önce insanların buralarda yaşadığını bilerek gezdiğinizde kesinlikle daha çok etkileneceksiniz.
Devrent Vadisi
Zelve Vadisi’nden Devrent Vadisi’ne geçiyoruz, araları arabayla en fazla 10 dk sürüyor. Devrent Vadisi’nin diğer adı da “Hayal vadisi”ymiş. Sebebi de şu; burada kiliseler, yaşam alanları vs. yok, ama kayalar diğer bölgelere göre daha şekilli ve kayaları insanlara, hayvanlara, şekillere benzetebiliyorsunuz. Tabii herkes farklı görüyor, tıpkı bulutlara bakıp farklı şekiller görmek gibi. En meşhurlarını ben size tarif edeyim, diğerlerini de sizin hayal gücünüze bırakayım. Sırtınızı hediyelik eşya satan dükkanlara döndüğünüzde tam karşısınızda gördüğünüz kaya Meryem Ana’ya benzetiliyor. Bu kayayı gördükten sonra kafanızı birazcık sola doğru çevirdiğinizde de bir deve silüeti göreceksiniz. Aşağıda deve şeklindeki kayanın, benzeyip benzemediğini bir de siz değerlendirin…

Üç Güzeller
Devrent Vadisi’nden sonra da, Kapadokya’nın bir diğer ikonik bölgesi Üç Güzeller’e geçiyoruz. İki büyük bir de küçük peri bacasına bölgede bu isim verilmiş. En bilinen hikayesine göre, Kapadokya kralının kızı bir çobana aşık olmuş ancak babası evlenmelerine izin vermemiş. Çocukları olduğunda ise kral çocuğun peşinden askerlerini göndermiş. Efsaneye göre de, prenses ölmemek için bir mucize dileyince, prenses, çoban ve çocukları taşa dönüşmüş. En önde duran peri bacasının çoban, aradakinin çocuk, çocuğun yanında duranın da prenses olduğuna inanılıyormuş.
Ürgüp ve Mustafapaşa Bölgeleri
Kapadokya’nın gezmediğimiz son bölgesi Ürgüp’e geçiyoruz.Ürgüp diğer bölgelere göre “şehir” kalıyor. Buradaki en bilinen yer ise Asmalı Konak. Artık karakterleri bile hatırlamıyoruz ama görmek isterseniz Asmalı Konak’ı gezebilirsiniz. Aslında Ürgüp’te ve Mustafapaşa’da iki Asmalı Konak var. Dizi ilk başta, yaklaşık bir 10-15 bölüm boyunca, Mustafapaşa’daki konakta çekilmiş. Daha sonra maddi konularda anlaşamadıkları için sonraki bölümler Ürgüp’te bulunan konakta çekilmiş. Buradan sonra Mustafapaşa’ya geçtiğinizde gerçek Asmalı Konak’ı da görebilirsiniz. Ancak Mustafapaşa’daki konak şu an “Old Greek House Hotel” olmuş, o sebeple içerisini gezmek mümkün değil. Ama yemek yiyebilir veya kahve içebilirsiniz.
Keşlik Manastırı
Kalabalıktan bunalınca, zamanımız da olduğu için Mustapaşa’dan yaklaşık 20 dk mesafedeki Keşlik Manastırı’na geçiyoruz. Keşlik Manastırı biraz daha şehir dışında kalıyor ama zamanınız varsa burası da çok ilginç. Keşlik Manastırı’nın hemen girişinde sizi karşılayacak Galip Bey, her gelen ziyaretçiye manastırın hikayesini anlatıyor. Manastırı dolaştıktan sonra size ateş başında bir de çay ikram ediyorlar. Çayımızı da içtikten sonra biraz yürüyüş yapıp, gün batımını izlemeye Kızıl Vadi’ye gidiyoruz. Yine kesinlikle atlamamanız ve mutlaka görmeniz gereken bir yer burası. Güzel havalarda vadide yürüyüş yapıp dolaşabilirsiniz. Vadi içerisindeki okları takip ederek diğer köylere yürüyerek ulaşabiliyorsunuz. Biz Kızıl vadiye kuş bakışı bakan kafede gün batımını izlemeyi tercih ettik. Gün batımında gelmenin en güzel yanı ise, zaten kırmızı olan kayaların iyice kızıla dönmesi ve inanılmaz renklerin ortaya çıkması.

4. Gün
Balonları İzlemek
Balonları izlemek için birden fazla yer önerisi varç Bence en iyisi Göreme Panaroma alanıydı. Uçhisar‘dan da çok güzel gözleniyor ama Göreme Panaroma’da balonları çok daha yakından izleme fırsatınız oluyor. Ve inanılmaz bir görüntü ortaya çıkıyor. Göreme-Uçhisar yolunda, yol kenarında da durup seyredebilirsin. Diğer seçenekler ise; Aşk Vadisi ve Aşıklar Tepesi. Saat 5.30-6.00 gibi havalanmaya başlıyor balonlar. Çok kalabalık olacağını göz önüne alarak en geç 5.30 gibi burada olup kendinize güzel bir yer bulmalısınız. Uyumadığınız her dakikaya kesinlikle değiyor!

Hacı Bektaş Veli Müzesi
Biz Ankara’dan geldiğimiz için, Ankara-Nevşehir arasında bulunan Hacı Bektaş Veli Müzesi’ne ilk geldiğimiz gün gitmiştik. Bektaşilik ile ilgili eserleri ve bilgileri bu müzede bulabilirsiniz. Hacı Bektaş Veli’nin türbesi de burada bulunuyor, zamanınız varsa buraya da uğrayabilirsiniz. Girişi ücretsiz.
“Ne yiyelim?”
Geldik benim için çoğu seyahatimde araştırırken en çok zaman ayırdığım konuya. Gezilecek, görülecek yerleri çok kolaylıkla bulabilyoruz, ama iş yemeğe gelince zevkler de değiştiği için en güzel yerleri bulmak biraz zorlaşıyor. Burada tabii ki öncelikle tripadvisor gibi sitelere bakıyorum ancak mutlaka daha önce giden arkadaşlarım varsa onlara da soruyorum. Onlardan öğrendiklerimle internette araştırma yapıyorum, nerede hangi restoranda ne yenir, menü nasıl, fiyatlar nasıl vs. Denediğim yerlerin hepsi çok iyiydi:
Saklı Konak
Burası aslında otel, ancak restaurant’ı otel misafiri olmayanlarada açık. Hem fiyat hem lezzet olarak çok çok iyi. Özellikle yaprak sarmasını, humuslu roka salatasını ve testi kebabını mutlaka deneyin. Testi kebabı yemek istediğinizi rezervasyon yaptırırken belirtmeniz gerekiyor unutmayın. Restauranın köşesinde bir de cafe’leri var, çay kahve molası için de burayı tercih edebilirsiniz. Çayınızı içtikten sonra cafe’den çıkınca Uçhisar Kalesi’ni görebilirsiniz.

Seten Restaurant
Burası da yine Kapadokya’nın popüler otellerinden Sultan Cave Suit’in oteli, terası çok güzel. Yemekler lezzetli. Gün batımına yakın gitmeye çalışın, manzara harika.
Argos in Cappadocia
Argos’taki fiyatlar diğer yerlere göre bir tık daha yüksek. Ancak o teraste keyif yapmaya değer diye düşünüyorum. Argos’un içerisinde Seki Restaurant var. Yemekler diğer yerlere göre daha farklı, yöresel lezzetler değilde, lezzetli ve farklı yemekler yemek isterseniz burayı tercih edebilirsiniz. Restaurant’a gitmeseniz de otelin terasında bir şarap keyfi yapmalısınız.

Gidemediğim ama listenize almanızı önerdiklerimden biri de Reserved Kapadokya. Burayı da listenize alabilirsiniz.
Unutulmaması gerekenler:
* Köftür tatmak (Argos’a giderseniz burada ikram ediyorlar): Köftür pekmez ile yapılan bir çeşit tatlı. Ben tadını inanılmaz sevdim. Bazı yerlerde köftür için “Anadolu jelibonu” diyorlarmış. Jelibondan kat kat daha lezzetli! Genelde Uçhisar bölgesinde daha çok biliniyor.
* Testi kebabı yemek: Testisini de siz kırabiliyorsunuz.
* Yöresel şarapları denemek: Turasan ve Kocabağ şarapları en meşhurları.
* Çömlek yapmak: Avanos’taki hemen hemen tüm çömlek atölyelerinde deneyebilirsiniz.
* Balonların kalkışını gün doğumunda izlemek
* Kızıl vadide günü batırmak
* Yaprak sarması yemek (asma yaprakları incecik!)
* Sütte kavrulmuş kabak çekirdeği yemek
Eğer balona binmek istiyorsanız mutlaka ama mutlaka tatil planınızı yapar yapmaz yer ayırtmanız. Balon ücreti çok pahalı, ben gittiğimde bir kişi 150 euro idi. Balon sektörü tekel olmuş durumda o yüzden daha uygun fiyata bulma şansınız pek yok. Gayet güvenli olduğunu okudum. Ben binmeyi çok istedim ancak hava koşullarına bağlı olarak iptal olabiliyor. Biz de kar yağışı sebebiyle iptal oldu. İptal olma ihtimali en düşük olduğu aylar Temmuz-Ağustos-Eylül’müş. Burada sadece kar yağmur değil, rüzgar da balonların kalkışını etkilediğinden tamamen şanş işi diyebilirim. Bir de rezervasyon yaptırdığınız gün binemezseniz, ertesi günlerde bulmak da neredeyse imkansız. Umarım siz benden daha şanlı olursunuz. Artık teselli mi dersiniz bilmem ama, dışarıdan izlemek bile zaten harika. Duyduğum balon firmaları Kapadokya Balloons, Butterfly Balloons ve Anatolian Balloons.
Diğer seyahatlerim için seyahatlerim sayfasına bakabilirsiniz.
Çok daha fazla fotoğraf ve bahsettiğim sokakların, restoranların, kafelerin harita üzerindeki konumlarını görebilmek için instagram sayfamı takip edebilirsiniz.
Sevgiler,
Pırıl