Bu sene bol bol İstanbul – İzmir arasında araba ile seyahat yapacağız gibi duruyor. Yol üzerindeki en sevimli duraklardan biri de Gölyazı.

İzmir’de doğup büyüyen ancak belli sebeplerle farklı şehirlere yerleşenler, eminim benim gibi zaman buldukları her an İzmir’e gidiyorlardır. Ben de Üniversite’de İstanbul’da gelip burada kalanlardanım. Ancak kalbim hep İzmir’de olduğundan sık sık İzmir’e gidip geliyorum. Araba ile yolculuk yaptığımda ise, Bursa-İzmir karayolu üzerinde bir durağım hiç şaşmıyor: Gölyazı. Günübirlik Bursa ‘ya gittiğinizde de Gölyazı’ya uğrayabilirsiniz.
Gölyazı ‘ya nasıl gidilir?
Gölyazı, Bursa’ya bağlı, Uluabat gölü üzerinde minicik bir yarımada.
İstanbul’dan / Bursa’dan İzmir yönüne giderken Uluabat Gölü’nü gördükten yaklaşık 5 km sonra Gölyazı tabelasını görebilirsiniz. Bu tabelayı gördükten sonra sola dönerek yaklaşık 5 km gittikten sonra Gölyazı’nın girişine ulaşacaksınız. İzmir tarafından İstanbul / Bursa yönüne gittiğinizde ise gölü gördükten 20 – 30 km sonra tabelaları takip ederek sağa girmelisiniz. Tam konum için buraya tıklayabilirsiniz.
Gölyazı’nın iç kısımlarına araç ile geçemiyorsunuz. Bu sebeple Gölyazı’nın hemen girişindeki otoparka aracınızı bırakmanız gerekiyor. Geçen yıl park ücreti 5 TL idi. Aracınızı park ettikten sonra merkezine doğru bir 10 dakikalık yürüyüş mesafesi var. Ancak eğer sıcaklarda buraya gidecekseniz, mutlaka ama mutlaka bir şapka bulundurmanızı tavsiye ederim. Oldukça sıcak günlerini görmüşlüğüm var!
Gölyazı ‘nın Tarihi
Gölyazı sevimli bir belde olmaktan daha fazlası. Tarihi açıdan Bursa’nın en zengin yerlerinden biri olan Gölyazı’nın antik adı, antik Ryndacus ırmağından kaynaklanan “Apollonia ad Rhyndacum”dur. Apollonia, eski çağların ışık tanrısıymış. “Apollont Gölü” olarak da bilinen Uluabat gölü kenarındaki Gölyazı, bir zamanlar Apollon Krallığı’nın merkeziymiş.

Rivayete göre, Eski zamanlarda Odryes Çayı Bandırma’dan denize dökülürmüş. Bu çayın bulunduğu yerde, Melde Krallığı ve bugünkü Uluabat Gölünün bulunduğu yerde de Apollon Krallığı bulunurmuş. Melde Kralı, Apollon Kralının kızını oğluna istemiş. Ancak kız bu evliliği istememiş. Apollon Kralı da kızını korumak için bir tepenin üzerine bir saray inşa ettirmiştir. Kızını da bu sarayda saklamış. Ancak bu durum Melde kralını çok kızdırmış. Kral Odryes Çayının yolunu değiştirerek tüm Apollonia’nın sular altında kalmasına neden olmuş. Ancak prensesin kaldığı saray da etrafı sularla çevrilerek bir ada olarak kalmış. Bu ada da bugünkü Gölyazı’ymış.
Gölyazı, Roma İmparatorluğu döneminde de bugünkü Edremit’e bağlıymış. Roma İmparatorluğu döneminden kalma izleri Gölyazı sokaklarında gözleyebiliyorsunuz. Eskiden Rumların yaşadığı Gölyazı’nda Rum evlerini sıkça göreceksiniz.

Ayrıca Manyas Gölü ve Kuş Cenneti’ne yakınlığıyla da, pek çok kuş türü de burayı yuva olarak benimsemiş, sokaklarda yürürken etrafınızdaki kuşları gözlemlemeyi unutmayın! Gölyazı, aynı zamanda “leylek cenneti” olarak da biliniyor.
Gölyazı ‘da neleri görelim? Neler yapalım?
Ağlayan Çınar:
Yürüyüşünüzün sonunda ilk göreceğiniz şey Ağlayan Çınar olacak. Konumu için buraya tıklayabilirsiniz. Tam 750 yaşında! Bazı günler ağaçtan akan sudan dolayı adı Ağlayan Çınar olarak biliniyor.

Eskiden Türk ve Rumların birlikte yaşarmış. Kurtuluş Savaşından sonra, mübadele sonucu Gölyazı’da yaşayan Rumlar, Selanik’e göç etmek zorunda kalmış. Bu dönemde Gölyazı’da yaşayan ve birbirlerini çok seven Mehmet ve Eleni de mübadele sebebiyle ayrılmak zorunda kalmış. Mehmet Eleni’nin peşinden gitmiş ancak Eleni’nin ağabeyi bu beraberliği istememiş. Eleni’nin ağabeyi Mehmet’i yaralamış, Mehmet son bir kez de olsa Eleni’yi görmek için yaralı bir şekilde çınar ağacının altına gitmiş. Eleni çınar ağacına geldiğinde Mehmet’ in öldüğünü görmüş. O da üzüntüsünden kendini öldürmüş. Bu efsaneye göre çınar ağacından o günden beri gözyaşı akmaktaymış.
Ağlayan Çınar’ın altında ise, ağaca ismini veren Mehmet Okatan’ın dizeleri bulunuyor:
“Tarihin verdiği yorgunlukla yan yatmış ulu bir çınar… Lakin, yaşamaktan umudunu kesmemiş, uzanmış öylesine bağrı yanık, yaprakları hüzün, içi kan ağlarcasına, savaşlara, acılara, kara sevdalara tercüman olurcasına ardında sevgi bahçesi, açamayan gonca bir gül, önünde, oluk oluk gözyaşlarının eseri koca bir göl.”
Aziz Panteleimon Kilisesi:
Aziz Pnateleimon Kilisesi, Anadolu Rum Ortodoks kiliselerinin önemli ve özgün örneklerinden biri olarak kabul ediliyor. Kilise, mübadeleye kadar ibadete açıkmış. Sonrasında bakımsızlıktan kullanılamaz hale gelmiş. Ancak Nilüfer Belediyesi’nin restorasyon çalışmaları sonucunda, 2014 yılında kamuya kazandırılarak kültürevi olarak hizmete açılmış. Ücretsiz olarak gezebiliyorsunuz.
Göl kenarı:
Gölde balıkçı tekneleriyle ada turu yapabilirsiniz. Adayı biraz daha uzaktan görmek için de iyi bir seçenek. Aynı zamanda mevsiminde gittiyseniz nilüferleri de görebilirsiniz. Nilüferler, Mayıs ayından Kasım ayına kadar sabah 9.00 gibi açılıp saat 15.00 gibi kapanıyorlar.

Ayrıca Gölyazı sokaklarını, Uluabat gölünün kenarındaki yolu takip ederek keşfedebilirsiniz.
Zambak Tepe’den manzara:
Gölyazı ve Uluabat Gölü’nü yukarıdan gören Zambak Tepesi en güzel Gölyazı manzarasını sunuyor. Meydandan kısa bir yürüyüşle zambak tepeye ulaşabilirsiniz. Ancak maalesef ilk fotoğraf gördüğünüz kadar tepeden görmek mümkün olmuyor. Bu fotoğraflar drone’lar ile çekiliyor.
Gölyazı ‘da neler yiyelim?
Ağaçlar altında çay-gözleme: Kocaman çınar ağaçlarının gölgesinde, Uluabat gölüne bakarak çayınızı kahvenizi yudumlayabilirsiniz. Öğle molası için uğradıysanız, çay bahçelerinde çok lezzetli gözlemeler de bulabilirsiniz.
Sokaklarda dut suyu: Sadece kahvede değil, merkeze doğru yürürken sokaklarda dut suyu ve limonata satan teyzeleri göreceksiniz. Sıcak havalarda gittiyseniz tam bir kurtarıcı!

Balıkçılar: Balıkçılık bölgedeki en önemli geçim kaynaklarından biri. Bunun sebebi de Uluabat Gölü’nde bolca bulunan turna ve yayın balığı. Köyün kadınları da balıkçılıkla ilgileniyor. Meydanda birçok balıkçı görebilirsiniz.

Ek – Yalova ‘da kahvaltı: İstanbul’dan sabah yola çıktıysanız ve Gölyazı kahvaltı için uzak bir mesafe olarak geliyorsa, yol üzerinde Yalova’da Organica Restaurant‘ta kavaltı edebilirsiniz. Yemyeşil bahçesinde serpme kahvaltı sunuyorlar. em kahvaltı hem bahçe gayet güzeldi. Konum için buraya, web sitelerine ulaşmak için buraya tıklayabilirsiniz.
Gölyazı ‘dan neler alalım?
Gölyazı Kasabı: Harika bir sucuk, tam kasap sucuğu! Çay bahçelerinin ve camiinin olduğu meydanda bulunan kasabı kolaylıkla görebilirsiniz.
Gölyazı Fırını: Buradan da çok güzel köy ekmeği alabilirsiniz. Yolculuk nereye bilmiyorum ancak varacağınız yerde kendinize sucuk ekmek yapacağınız kesin 🙂
Diğer seyahatlerim için seyahatlerim sayfasına tıklayabilrsiniz.
Ayrıca daha çok fotoğraf ve video için instagramdan da beni takip etmeyi unutmayın!
Sevgiler,
Pırıl